Frida kimdir?

Frida kimdir?

PAYLAŞ

1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini,Meksika devrimi’nin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika’nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir.

Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış, kendisine “Tahta Bacak Frida” denmişti. Bu özrüyle baş etmesini bilen Frida,  genç kızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirdi. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu; güçlü bir kişilik oluşturmaya başladı. 19 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi.

17 Eylül 1925 okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmış, kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçmiş; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşamış, 32 kez ameliyat edilmiştir.

Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Frida, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yaptı. İlk otoportresi, “Kadife Elbiseli Otoportre“‘dir (1926).

Yatağa bağımlı olduğu günlerde babasının aldığı fırça ve tuval, annesinin yatağının üzerine astığı ayna hayat vermişti Frida’ya. Aynadan kendi aksine bakıp, gördüğü farklı yüzleri resmetmişti.

Ne bir akım kaygısı vardı, ne de toplumda ressam olarak yer edinme. Yaşam öyküsünü yazan bir yazar gibi kendi portrelerini yapıyordu. Yatağa bağımlı bir bedenle olabildiğine özgür bir ruhun ortaya çıkardığı tezattır belki de onu bugün bildiğimiz kadın yapan.

Yaşaması bile bir mucizeyken, yürümeyi başarabilecek kadar inatçıydı ve asıl savaşı aslında bundan sonra başlamıştı.

1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Frida Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı ve  1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu. Resim çizmeye devam eden Frida Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile tanıştı ve ona resimlerini gösterdi. Aralarında romantik bir ilişki doğan iki ressam, 21 Ağustos 1929’da evlendiler.  Evlilikleri, “fil ile güvercinin evliliğine” benzetildi. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama bir sene sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği “Mavi Ev’e” yerleştiler.

Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirmiştir.

Frida Kahlo’nun 143 resmi vardır; 55 tanesi oto-portredir.  Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin celladı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. Resimlerindeki ustalık, Picasso’ya bile “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” dedirtmiştir.

Çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı 1954’te kangren yüzünden kesilen Frida, sanatı, sürrealist olarak tanınlanmışsa da kendisi bu tanımı reddetmiştir. Ressam,feminist, kominist, aşık Frida 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; YaşasınYaşam isimli bir natürmorttu. Cenazesi, ertesi gün yakıldı. Külleri, devlete bağışlanan Mavi Ev’de muhafaza edilmektedir.